Zaman içinde bir sanatçının geçirdiği değişimleri, onun kişiliğinin açığa çıkan izdüşümleri saymak gerekir. Entelektüel birikimin, düşünce alanında niteliksel sıçramalara neden olduğunu söyleyebilmek için önümüzde sayısız örnek olduğunu bilmeliyiz. Sanatın, bu birikimlerle yoğrulup ortaya konduğu ise yine aynı gerçekliğin devamından başka bir şey değildir. Bir anlatım yolu olarak sanata, bilince yansımış birikimlerin devinimi, zaman boyutunda ileri ve geri gidip gelmelerle ulaşılan bir yaşam modeli oluşturmak ta diyebilirsiniz.
Anlatılanlar ışığında karşımıza çıkan Tansel Türkdoğan’ın çalışmalarına bakarak onları yorumlamak, kısaca bir sanatçı çözümlemesi yapmak, bu yönüyle hem kolay hem de oldukça zordur. Onun sanat serüveni içinde izlediği yol haritasına baktığımızda belli kavramlara bağlı sıçrama noktaları arasında, yoğun çalışmalarla dolu içe kapanış dönemleri bulunduğu gözleniyor. 1987’deki ilk kişisel sergisinden yola çıkarak bu son sergisine değin, her etkinliğinde bir ana temaya odaklanmış anlayışın ışığı altında soyut dünyanın kapıları eşiğine taşıyor izleyicisini. İlk sergilerinde kendini ele veren, özellikle 1999 yılında Ankara Emlak Bankası Sanat Galerisi’nde açtığı İkon temalı sergisinde iyice belirginleşen figüratif geleneğe göndermelerde bulunulan anlayışın terk edilerek yerini iyice soyutlanmış yeni bir evrene bıraktığı kolayca görülebilir.
Sanatçının kimliğine ilişkin ipuçlarını veren düşünsel dışavurumlara da baktığımızda birbirini tamamlayan bir yapılanmayla karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılıyor. Türkdoğan’ın küreselleşme olgusu ile çağdaş sanat kavramları arasındaki ilişkileri irdeleyen düşüncelerinden yola çıkarak günümüz toplumlarındaki kimliksizleştirme çabalarının yaşamın her alanında karşımıza çıktığını söylemek zorundayız. Eşyanın doğasına aykırı bu tutumla birlikte, ortak markalar egemenliğinde şablon düşüncelerin sığlığına sığınmış tek hücreli yaşam kolonilerinden hiçbir farkımız kalmadığını da itiraf etmeliyiz. Böylelikle başlayan bu süreçte, içinde yaşadığımız gerçekliğin terkedilerek yerini görünmez bir başka aleme bırakmasını kaçınılmaz saymak gerekiyor. Zaten sanatçı da bu zorunluluğu içinde duyumsadığı içindir ki kendine çizdiği rotada bu dış gerçekliğin yerine varsayılmış bir ortamı geçirmekte bir an olsun duraksamamış. Tümcedeki bir an sözünü, aslında uzunca bir zamana yayılmış yoğunlaşmanın, bir iç hesaplaşmasının karşılığı olarak okumak daha doğru olacak. Bu tür bir akıl yürütmeden hareketle, sanatçının, günümüz politikalarında kimlikleri yok edici yönelişine vakanüvis edasında yaklaşımla bir anlatımı yeğlediğini söylemek çok mu ayrıksı düşer? Çünkü, son iki sergisine adını veren ortak kavramın Simulasyon olduğunu görmek söz konusu yargıların yanlış olmadığının kanıtıdır. Dilimizde “yalandan yapmak, taklidini yapmak, benzemek, ..gibi davranmak” benzeri kavramlarla karşılanabilecek bir anlamı seçmenin, sıradan bir açıklamanın dışında daha farklı boyutlar içerdiği hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak ölçüde açıktır.
Bu karşılıktan yola çıktığımızda oluşacak soru işaretlerinin tamamının, sanatçının ortaya koyduklarına bakarak bunların neyin taklidi olduğu konusuna yönelmesi kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımızda durur. Sanat zaten, yaşamın gerçekliğinin öznel bir yansımasından ibaret başka bir gerçekliktir. Yapıt, hiçbir zaman yaşamı olduğu gibi kopya etme endişesiyle ortaya konmaz. Belki başlangıçta bu geniş devinimden kendine esin kaynağı olacak bir şeyler almıştır. Ama bu alınan gerçeklik, sanatçının yaratıcı süzgecinden geçtikten sonra ilk durumundan uzaklaşarak yeni bir yapıya kavuşmuştur artık. Tansel Türkdoğan’ın tüm bunların bilincinde bir yaklaşımla yola koyulduğunu biliyoruz. Elbette bu yeni yapılanmanın dışında kendine daha farklı bir anlatım yoluna gitmesi, onun düşüncelerinin somutlaşmasından başka bir karşılıkla açıklanamaz. Sergisindeki, çoğu büyük ölçekli ve genellikle beyaz zemin üzerine yerleştirilmiş akrilik boya lekelerinin hangi dürtüler sonucu ortaya çıktığını düşünmek, bu anlamda oldukça zor. Saydam katmanların üst üste bindirildiği ve damlatılmış etkisi uyandıran lekelerin hangi düşüncelerin sonucu açığa çıktığını kestirmek bir noktadan sonra da önemini kaybediyor. Çok az rengin kullanıldığı düzenlemelerin, makro-kozmos ile mikro-kozmos bir yerlerde varlığını koruyan bir oluşumdan yararlanılarak yaratıldığına kesin gözüyle bakabiliriz.
Nasıl bir kaynaktan beslenirse beslensin, sanatçı için önemli olan, kendi gerçekliğine ulaşmış olmasıdır. Düşünsel aşamadan imzanın atıldığı son evreye değin onun zengin imgelem dünyasında yoğrulup biçimlenen şekiller nasılsa kendilerini anlatacak en uygun biçime kavuşacaklardır. Burada vurgu yapılan şekillerse sanatçının anlatımına en uygun yalınlaştırılmış ve saydam bindirmelerin dağılımıyla ortaya dökülmüş soyut lekelerinden başka bir şey değildir. Öyle ki artık bu lekeleri, onları beslemiş ana kaynağın kendisi gibi olmak endişesinden kurtulup (yani birer simulasyon olmaktan çıkıp), doğrudan doğruya tasarlanmış birer varlık konumunda düşünmekten başka çıkar yol kalmıyor bizlere.
(CUMHURİYET ANKARA, Sayı: 186, 25 Ocak 2008)
SIMULATIONS OF TANSEL TURKDOGAN
A.CELAL BINZET
Cumhuriyet, the Journal 2008
The alterations of an artist over time, must be assumed as the released projections of his personality. We should know that there are countless examples ahead of us in order to tell that intellectual background causes qualitative leaps in the field of reasoning. And the art’s being kneaded with these accumulations and brought up, is nothing other than the continuation of this same reality again. The motion of accumulations, which is reflected upon conscious and art as a way of expression, you can say, is building a life model reached through shuttling back and forth in the time dimension.
By looking at Tansel Turkdogan’s works which appear in the light of the narratives, it is, with this aspect, both easy and pretty difficult to interpret them, to make a brief analysis of the artist. When we look the route map of he followed through his art journey, it can be observed that, between the leap spots attached to certain concepts , there are self-conscious times of intense works. Beginning from his first personal exhibition in 1987 to this latest exhibition of his, in the light of his understanding focused on a main theme in each of his events, he leads the viewer to the thresholds of the abstract world’s doors. As it can easily be seen, his perception that makes references to the figurative tradition which reveals itself in his early exhibitions and becomes quite evident especially in the ‘Icon’ themed exhibition he opened in the year of 1999 at Ankara Emlak Bankasi Art Gallery, was abandoned and left its place to a new, completely abstracted universe.
When we look at the intellectual expressions which gives us hints about the artist’s identity, it is clear that we are facing a structuring complements each other. Following the thoughts examining the relationships between Turkdogan’s phenomenon of globalization and contemporary art’s conceptions, we have to admit that disidentification efforts in today’s society are confronting us in every area of life. With this attitude against the nature of things, we must also admit that there is no difference between us and colonies of single-celled life have taken refuge in the shallows of thought under the ruling of common brands. In this process started thus, we have to presume that it is unavoidable for the reality we live in to be abandoned and leave its place to another invisible kingdom. Since the artist sense this obligation inside, he did not hesitate for a single moment to replace this external reality with an assumed atmosphere in the route he drew for himself. It will be more accurate to read the ‘moment’ word in this sentence in as a counterpart of a concentration that spreading over a long time, an internal reckoning. Starting from this kind of reasoning, would it be too eccentric to say that the artist prefers a narration to the orientation of today’s destructive policy with an approach in a chronicler manner? Because, seeing that the common concept, giving the name to both of his recent exhibitions, is ‘simulation’, is also the proof that the jurisdictions in question are not incorrect. It is obvious enough to leave no room for doubt, that choosing a meaning that can be stated by such conceptions as “feigning, pretending, resembling, acting as if ”, contains much more different dimensions beyond an ordinary description.
It is an inevitable reality which stands before us that all of the question marks that may occur when we follow this meaning, by considering what has revealed by the artist, will lead to the issue of what is imitated by these works. Besides, art is another reality created by a mere subjective reflection of the reality of life. The artwork has never been created with an anxiety of replicating life as it is. Maybe, at the beginning, he has taken something from this extensive movement which would be a source of inspiration. But this obtained reality, after passing through the creative filter of the artist, alienating its first state, now has gained a brand new structure. We know that Tansel Turkdogan has set forth with an attitude conscious of these. Of course, going to a different way of narration to his own beside this new structuring, cannot be explained with nothing other than the materialization of his ideas. In this sense, it is quite difficult to figure out, with what motives the acrylic paint stains, placed on mostly large-scaled and usually white background, has produced. Predicting how, transparent layers are superimposed and these stains that evokes an effect of being distilled are revealed, as a result of which thoughts, losing its importance at some point. We can presume that the arrangements, built with very little color, have created by the help of a formation that protects its very existence somewhere between macro-cosmos and micro-cosmos.
Without regarding the source he has been nourished, the important thing for the artist is reaching his own reality. From intellectual levels to the last stage of signing off, the forms kneaded and shaped in his rich world of imagination, somehow will attain the most proper form which will let them to express themselves. And the forms emphasized hereby, nothing but abstract stains poured out with the dispersion of transparent overlays which are refined in the most suitable way to the narrative of the artist. It seems like we do not have any choice other than conceiving these stains as directly designed existences and they left aside the anxiety of being similar to the main source that fed them, in other words, being simulations.