E. canetti “kitle ve iktidar”da simülasyonu “..mış gibilik olarak tanımlar,görünümün ve gerçekliğin birbirinden farkını vurgulamak için bir hint masalına baş vurur:
“ çamaşırcı bir adamın ,alışılmışın dışında yükleri taşıyabilen bir eşeği vardı.çamaşırcı adam onu beslemek için üstüne bir kaplan postu örtüp gece olunca başka insanların mısır tarlalarına götürdü; eşek onların mısırlarını doya doya yiyip tadını çıkardı.kimse yaklaşmaya ve kovalamaya cesaret edemedi,çünkü herkes onu kaplan zannetti.ama bir gün bir gözcü ona pusu kurdu.üstünü toz grisi bir cüppeyle örtmüştü ve elinde bu av hayvanını öldürmek için yayı tutuyordu.eşek onu uzaktan görünce aşkla harekete geçti ve adamı dişi bir eşek zannetti. bu yüzden anırarak ona doğru koştu.gözcü eşeği sesinden tanıdı ve onu öldürdü.”
Tansel Türkdoğan da yazılar ,künyeler , ikonlar serilerinden sonra “ simülasyon …mış gibi” adını verdiği son resimlerinde görüntü ve gereçeklik arasındaki farkı ele alıyor.
türkdoğan son işlerinin ismini “simülasyon …mış gibi” koyarak post modernizmle hesaplaşıyor ve sahicilik maskeleme , gerçek nedir gibi sorulara resim diliyle yanıtlar arıyor.türkdoğan resimlerini açıklarken “işler sadece gerçeklikleri ile orada değiller başkalarının gerçekliğini… ötekini de barındırıyor ve onunla da hesaplaşıyor”diyor.yani günümüz dünyasında sıkça karşılaştığımız gerçekliğin maskelenmesi , türkdoğan resminde belirsiz , tanımlanması çok zor formlarla açığa çıkıyor.gerçekle gerçek olmayanın , hormonlu ile hormonsuzun sallama çayla demleme çayın , sahici olanla sahtenin iç içe geçtiği birbirine karıştığı karmaşık bir dünyayı yalın formlarla simgeleştiriyor .baudrillard “post modern dünyada imaj ya da simülasyon ve gerçeklik arasındaki sınırın infilak edip içe göçtüğünü ve bu göçükle birlikte tam da bu “gerçek” in yaşantılaşmasının ve zemininin ortadan kaybolduğunu iddia ediyor.bir çok sanatçı simülasyon ve gerçeklik sorununu farklı denemelerle ortaya koyuyorlar.
türkdoğan ise çözümü monokrom resim geleneğine yeni bir halka ekleyerek az olanı yücelterek çözmeye çalışıyor.rengi , biçimi en aza indirgeyen sanatçı “alçak sesle şarkı söylemek sesinin kötü olduğu anlamına gelmez” diyerek bilinçli olarak indirgemeyi benimsediğini gösteriyor.büyük sessizliklerde yankılanan ne olduğunu hemen kestiremediğimiz mırıldanmaların etkisi bazen yüksek sesli bağırmalardan çığlıklardan daha fazla olabilmektedir.hiç bir şey demek istemiyen , bir öykü anlatmayan sanatçı da birkaç sözcükle ya da tek sözcükle şiir yazmayı deneyen bir ozanın deneyselliğini ve kararlılığını görürüz.türkdoğan resminden rengi ve çizgiyi resmin en önemli iki elamanını bilerek dışlamıştır.sanatçı ana forma vurgu yapmak istediğinden izleyicinin dikkatini dağıtacak her türlü fazlalıktan belli ki özenle kaçınmıştır.asıl amacının bizde hafiflik duygusu uyandıran bu tanımlanamaz formlardaki yumuşak kıpırtıları , titreşimleri açığa çıkarmak ve izleyiciyi “…mış gibi “oyununa çağırmaktır.yüzeyden formu ayıran ince boya izlerinin yarattığı titreşimler ana formun enerjisini açığa çıkarırken etrafındaki halkada hareketin güçlenmesine neden olur.türkdoğan boyasını akışkan şeffaf kullanarak hem bizde hafiflik duygusu uyandırıyor hemde pürüzsüz akışkan formuyla akılda kalıcı anıtsal bir etki oluşturuyor.
türkdoğan son serisindeki resimleriyle geniş yorum olanakları öneriyor ;biçimlerdeki belirsizlik yani bildiğimiz bir nesne ya da figürü hemen çağrıştırmaması resimlerin pek çok okumaya açık birer yapıt olmalarını sağlıyor. her bir resimde benzer motifler yineleniyor, böylece belirli bir karakter farklı evreleriyle karşımıza çıkıyor.boşluk içinden patlayarak doğan ana formun yarattığı titreşim sanki dağılıyor çözülüyormuş etkisi veren gri lekelerle zengin dokular yaratıyor.ana motif ile zeminlerdeki beyaz boşluklar arasında yaratılan gerilim aynı zamanda ilginç bir derinlik duygusu da yaratıyor soyut bir mekanda formun doğumu gerçekleşiyor.heykelsi ana kütle etrafında yer alan elips halkalar her türlü yoruma açık bir başka bilinmezi olarak resimlerde yer alıyor.elbette imgenin görüntüsü düz gerçek değildir ,alt anlamları kendi gerçeklikleri içinde ele alınmalıdır.belli ki sanatçının önerisi belirlenmemiş biçimlenmemiş olanın izleyicinin zihninde biçimlenmesi ;aktif olarak yapıta katılmasıdır.tanınamaz olandan yola çıkan izleyici düş gücünü katarak tanınabilir olana ulaşabilecektir.umberto ecoya göre resim “bulanık olanın söylenemezin yalnızca hissedilebilen “duyulur”un gösterenidir.
sanat dilinin doğanın sonsuz çeşitliliğine karşın sınırlamalardan doğacağını düşünürsek tansel türkdoğanın bu serisinde simülasyon ve “..mış gibi” sorunu kendi resim serüveninin bir uzantısı olarak adım adım ortaya çıkan boşluktan doğan ana kütle ve halka ilişkisindeki gerilimli alanla çözülmeye çalışılmış.yalnızca görsel okuma dizgeleriyle değil düşünsel olarakta estetik bir bağ kurulmasını gerektiren resimler maskelenmeyi ,gizliliği , görünüm ve gerçeklik arasındaki farklılıklar konusunda düşünmeye davet ediyor bizleri..
sessizce….